Farz et ki; geri gelmiş - AlıntıSöz
Farzet Ki
Farz et ki; geri gelmiş o gamsız devir
Delicesine sevdiğin senin olmuş
Bir bahar sabahı sahilde seninledir
Yanan alnını alnına dayamışsın
O incecik elleri ellerindedir
Farz et ki; mazidir devamı yarının
Sevdiğin başını dizlerine koymuş
Bahar bahar kokan siyah saçlarının
Her telini ayrı ayrı öpmektesin
Ve tadı dudağında avuçlarının
Farz et ki; buldun kış içinde baharı
Rüzgar yine ılık ılık esmektedir
Aynı şehirde, aynı deniz kenarı
Köpükler, dalgalar ve sonsuz mavilik
Tekrar yaşıyorsun hatıraları
Farz et ki; denizde beraberce yüzmüş
Sonra sıcak kumlara uzanmışsınız
Yine evvela seni yalvartmış, üzmüş
Ve dolanmış boynuna o sedef kollar
Kumlar altın sarısı, dalgalar gümüş
Farz et ki; doğup büyüdüğün yerdesin
Caddeler aşina insanlar tanıdık
Aksi kulağında sevdiğin sesin
O dudakların tadı dudaklarında
Velhasıl yine o eski günlerdesin
Farz etme yeter yaşadığın bugündür
Ne sevdiğin yanında ne o yerdesin
Çekil garip odana ışığı söndür
Söyle;'Nerdesin ey sevgili nerdesin?'
Söyle; o türkü senin eski türkündür.
Diğer Ümit Yaşar Oğuzcan Sözleri ve Alıntıları
- Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıkta kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda - Milyonlar hanesinde istifçiler, vurguncular
Yüzbinler hanesinde sahtekarlar, yalancılar
Onbinler hanesinde yağcılar, sabuncular
Binler hanesinde hancılar, hamamcılar
Yüzler hanesinde semerciler, palancılar
Onlar hanesinde köylümüz efendimiz
Birler hanesinde biz. - Ne sihir, ne keramet, budur marifet deyip
Sandıktan çıkıveren hokkabazlar bizdedir.
Kendisi afiyetle, üç öğün salkım yeyip
Aleme telkin veren binamazlar bizdedir.
En kokmuş yiyecekle en hileli yağ satan,
Ana sütüne bile maharetle su katan,
Gözle kaş arasında millete kazık atan,
En usta düzenbazlar, sihirbazlar bizdedir.
Bir sofra olmuş vatan, önüne gelen yiyor,
Sonu neye varacak, bunu kimse bilmiyor,
Herkes birbirine afiyet olsun diyor,
İnce yağlar, pohpohlar, bol piyazlar bizdedir.
Hicvedecek ne kadar adam varmış a dostlar,
Meğer ne bitmez hazineymiş bu diyar,
Çok şükür taşlamanın bizde kırk türlüsü var,
Güm güm öten davullar, ince sazlar bizdedir. - Sonu gelmez yalanların,
Ne kalkınma? Ne kalkınma?
İnsafı yok çalanların,
Ne kalkınma? Ne kalkınma?
Taviz verdik şuna buna,
Uygarlıkta kaldık sona,
Açlar çıktı on milyona
Ne kalkınma? Ne kalkınma?
Ne su, ne yol, ne de ışık,
Plan olmuş delik deşik,
Sen pilava salla kaşık,
Ne kalkınma? Ne kalkınma?
Çıkarlar ön safta kaldı,
Projeler rafta kaldı,
Söylenenler lafta kaldı,
Ne kalkınma? Ne kalkınma?
Ümitler söndü ne yazık,
Lastik patlak, fren bozuk,
Dilde yalan, elde kazık,
Ne kalkınma? Ne kalkınma? - Sanma ki yetişir, yalnız bostanda
Bulunur her türü bazı insanda
Bakınca görürsün onu her yanda.
Örneğin öküzler, davarlar vardır,
Her yerde seçmece hıyarlar vardır.
Bizde her çeşidi bulunur çokça,
Belli olur hemen hal ve kılıkça
Konuşup dururlar hep dangalakça
Eşekle hep aynı ayarlar vardır,
Durmadan anıran hıyarlar vardır.
Diğer hıyarları bırakıp yaya,
Oturur bir hıyar, bazen koltuğa,
Şişinip kasılır, hıyarlık bu ya!
Her yerde boy boy hıyarlar vardır,
Hıyarı çok seven diyarlar vardır.
Tohuma kaçmışı, acuru olur,
Kemerlisi, hatta kamburu olur,
Hıyarın da elbet kusuru olur;
Hıyarca laf eden yazarlar vardır,
Hıyardan da beter hıyarlar vardır... - Küçükler un gibi olmuş
Toz toz, kepek kepek
Bu memlekette büyükler
değirmen taşı demek... - Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden
Sefil doymazlık: ete, kana, paraya
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen
Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!"
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz?
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken
Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen
En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen
Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen
Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven
Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen
Sabah-öğle-akşam... Hep o tekdüze yaşam
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden
İşte böyle geçti yıllar. Bozbulanık
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen - Hep zulmederek halkı soyup gitmişler
Eller keserek, gözler oyup gitmişler
Yıllar yılı çaldıkları dünya malını
Bir gün yine dünyada koyup gitmişler - Biraz kül biraz duman o benim işte
Mecnun misali yanan o benim işte
İnanma gözlerine ben, ben değilim
Beni sevdiğin zaman, o benim işte - Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıkta kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda